NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
الثَّقَفِيُّ
حَدَّثَنَا
حَبِيبٌ
يَعْنِي
الْمُعَلِّمَ
عَنْ عَطَاءٍ
حَدَّثَنِي
جَابِرُ بْنُ
عَبْدِ
اللَّهِ
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَهَلَّ
هُوَ
وَأَصْحَابُهُ
بِالْحَجِّ وَلَيْسَ
مَعَ أَحَدٍ
مِنْهُمْ
يَوْمَئِذٍ هَدْيٌ
إِلَّا
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَطَلْحَةَ
وَكَانَ عَلِيٌّ
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهُ
قَدِمَ مِنْ
الْيَمَنِ
وَمَعَهُ
الْهَدْيُ
فَقَالَ
أَهْلَلْتُ
بِمَا أَهَلَّ
بِهِ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَإِنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَمَرَ
أَصْحَابَهُ
أَنْ
يَجْعَلُوهَا
عُمْرَةً
يَطُوفُوا
ثُمَّ يُقَصِّرُوا
وَيُحِلُّوا
إِلَّا مَنْ
كَانَ مَعَهُ
الْهَدْيُ
فَقَالُوا
أَنَنْطَلِقُ
إِلَى مِنًى
وَذُكُورُنَا
تَقْطُرُ فَبَلَغَ
ذَلِكَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَوْ
أَنِّي
اسْتَقْبَلْتُ
مِنْ أَمْرِي
مَا اسْتَدْبَرْتُ
مَا أَهْدَيْتُ
وَلَوْلَا
أَنَّ مَعِي
الْهَدْيَ لَأَحْلَلْتُ
Cabir (r.a.) dedi ki:
Resûlullah (s.a.v.) ve
ashabı hacca niyet etmiş(ler)di ve o gün Nebi (s.a.v.) ile Talha'dan başka hiç
birinin yanında kurbanlık yoktu. Ali (r.a.) de bir kurbanlıkla birlikte
Yemen'den geldi ve;
Ben Resûlullah
(s.a.v.)'in girdiği gibi ihrama girdim, diyerek niyet etti. Nebi (s.a.v.)'de
ashabına haclarını umreye çevirmelerini, (yani) yanında kurbanlığı olmayanların
(önce) tavaf yapıp sonra tıraş olarak ihramdan çıkmalarını emretti. Bunun
üzerine sahâbe(-i kiram kendi aralarında);
Cinsel organlarımızdan
meni damlarken Minâ'ya mı gideceğiz? diye konuştular. Bu (konuşmaları)
Resûlullah (s.a.v.)'e ulaşınca;
"Arkamda bıraktığım
şu iş bir daha önüme çıksaydı, yanımda kurbanlık getirmezdim, yanımda kurbanlık
olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım" buyurdu.
İzah:
Buhârî, hac; umre;
şirk; temennî; İ'tisâm; Müslim, hac; Nesâî menâsik; İbn Mâce, cenaiz; menâsık;
Dârimî, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I, 253, 259; III, 148, 246, 305, 317, 320,
364, 366; VI, 175, 247, 267.
Şevkânî bu hadisi Neylu'l-Evtâr
isimli eserinde aynı anlama gelen Ebû Musa el-Eşârî hadisiyle birlikte
zikrettikten sonra şunları söylüyor: "Bu iki hadis bir kimsenin, "Ben
falan kişinin niyetine aldığı hacca niyet ediyorum" diye hacca niyet
etmesinin caiz olduğuna delildir. Kişinin hangi hac çeşidi olduğunu belirtmeden
mutlak surette hacca niyet edip de daha sonra dilediği haccı belirtmesi de
caizdir. Ulemânın büyük çoğunluğu bu görüştedir. Ancak Maliki ulemâsına göre
tayinsiz olarak mutlak surette hacca niyet etmek caiz değildir. Küfe ulemâsı
da bu görüştedir. İbn Münir'in beyânına göre, Buhârî'nin de bu görüşte olduğu
söz konusu hadislerin başlığındaki açıklamalardan anlaşılmaktadır. Çünkü
Buhârî o başlıkta "Nebi (s.a.v.)'in devrinde"[Buhârî, hac; Nesâî,
menâsik] kaydım zikretmekle, -mutlak hacca niyet etme cevazının sadece Nebi
(s.a.v.) devrine mahsûs bir cevaz olup, daha sonraki devirler için geçerli
olmadığını- ifâde etmek istemiştir."[Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, IV, 358.]
Şevkânî'ye göre aslında bu mesele Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin bir kişiye
veya belli bir topluluğa karşı söylediği bir sözün sadece o kişileri mi
ilgilendirdiği, yoksa bu sözün hükmünün bütün ümmete şâmil mi olduğu
meselesiyle ilgilidir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hitaplarının bütün ümmeti
ilgilendirdiği görüşünde olan kimselere göre, Ebû Mûsâ hadisinin sadece Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) dönemindeki kişilere âit olduğu söylenemez. Bunu söyleyebilmek
için bir delile dayanmak gerekir. Oysa böyle bir delil mevcûd değildir. Resûl-i
Ekrem (s.a.v.)'in hitabının sadece o devirdeki muhatablarını ilgilendirdiği
görüşünde olanlara göre ise, söz konusu hadislerin hükmü sadece muhatablarını
ilgilendirir.[Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, IV, 358.]
Hanefî ulemâsından
Aliyyul-Kârî, "Lübâb ü'1-Menâsık" üzerine yazdığı şerhte şunları
söylüyor: "Haccm sıhhati için hangi hacca niyet edildiğini dil ile
söylemek şart değildir. Hacca mı, umreye mi yoksa kıran haccı-na mı niyet
ettiğini sadece kalbinden geçirmesi haccın sıhhati için yeterli olduğu gibi
hangi haccı yapacağım tayin etmeden sadece hac ibadeti için niyet etmesi de
yeterlidir. Fakat (daha sonra bu haccın) hangi neviden hac olduğunu kesinlikle
belirtmek gerekir. Aym zamanda "falan kimsenin niyet ettiği şekilde ben de
niyet ediyorum" şeklinde yapılan bir niyet de sahihdir." Burada
tayinsiz olarak yapılan hac niyetiyle başka birinin yaptığına bağlı olarak
yapılan hac niyetinin Hanefîlerce de caiz olduğu anlaşılır. Her ne kadar yine
Hanefî ulemâsından olan Aynî, konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisini şerh
ederken aksini iddia etmişse de, [Aynî, Umdetu'l-Kârî, IX, 185.] işin aslı
budur.
Nitekim Hanefilerin
fıkıh kitaplarından Bedâiyu's-sanâyı isimli eserde de şu ifadeler yer
almaktadır: "bir kimse ihrama niyet ederek telbiye getirse de hac veya
umre için bir niyette bulunmasa, Beyt-i Şerifi bir kerre tavaf etmediği
müddetçe istediği hac nevine veya umreye niyet etme hakkı vardır. Fakat Beyt-i
Şerifi bir kerre tavaf edecek olursa, artık girmiş olduğu ihram umre için
teayyûn etmiş (belirlenmiş) olur." Çünkü ihram edâ değildir. Haccı edâ
etmenin şartıdır, Edâ etmek şartıyla yapılan.bir akdin, beyâna bağlı ve mücmel
olarak yapılması caizdir.[Bezlu’l-mechûd, VIII, 402; Kâsânı,Bedâi'us-Sanâi, II,
163.]
"Cinsel organlar
muzdan meni damlarken Minâ'ya mı gideceğiz" cümlesi, umreyi müteâkib
ihramdan çıkmaktan ve ailelere yaklaşmaktan kinayedir. Fakat Resûl-i Ekrem
"Yanımda kurbanlık bulunmasaydı ben de ihramdan çıkardım" sözleriyle
bunun caiz olduğunu, fakat yanında kurbanlık bulunan kimsenin kurbanını
kesmedikçe ihramdan çıkamayacağını, binâenaleyh böyle bir kimsenin umre
yapamayacağını ifâde etmiştir.